Kurban Duası

Kurban usulüne uygun olarak kesmek için dikkat gösterilir. Bunun için kurban, kesileceği yere sürüklenmeksizin, zahmet vermeden getirilir, yol yanı yere getirilecek şekilde kıbleye karşı yatırılır. Kesecek olan kimse önce şu duâyı okur:
“İnni veccehtu vechiye lillezî fetara’s-semâvâti ve’l-arda hanîfen vemâ ene minel-müşrikîn.”
“Muhakkak ben, dinime tam bağlanarak, o yeri ve gökleri yaratan Allah’a yöneldim. Ben müşriklerden değilim.” (En’am Sûresi, 79)
Kurban kesim işi bitince gidilir, iki rek’at şükür namazı kılınır, Allah’a hamd ve şükürde bulunulur. Peygamberimiz, kurbanı kestikten sonra iki rekat namaz kılınız, arkasından da Allah’dan ne dileğiniz varsa isteyiniz, buyurmuştur. Bu sebeple namaz kılındıktan sonra ayetten alınan şu cümlelerle duâ edip namazdan kalkılır.
“İnne salâti ve nusukî ve mahyâye ve memâtî lillâhi Rabbi’l-âlemîn.” 
“Şüphesiz benim namazım da, kurbanım da, dirilmem de, ölümüm de hiçbir ortağı olmayan, alemlerin Rabbi olan Allah’ındır.”

Aşura Gününün Faziletleri

Rubeyyı’ binti Muawiz -radıyallahu anha-nın rivâyet etdiğine göre Nebiyy-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem- Ensârın köylerine Aşûre Günü kuşluk zamanı haber gönderdi ve: “Her kim sabahleyin iftar etdiyse günün geri kalanını imsak etsin, yani bir şey yemesin, her kim oruca niyyet etdi ise orucunu tamamlasın.” (1) buyurdu.
Rubeyyı’ -radıyallahu anha- der ki, biz artık Resûlullah’ın bu emrinden sonra Aşûra gününün orucunu tutardık ve küçük çocuklarımıza da tuttururduk ve onlarla mescide girerdik ve çocuklarımıza boyalı yünden oyuncak verirdik, bunlardan yemek için ağlayan olursa iftar vakti erişinceye kadar bu oyuncaklarla eğlendirirdik.” (2)
Bakınız, Zaman-ı Saadette, Sadr-ı İslâmda müs-lüman evlâdlarına namaz ve oruç gibi ibâdetlere tâ küçükten alışdırmağa nasıl dikkat edilmiştir!
Çocukların oruç tutmaları hakkında cumhûr ulemaya göre bulûğa ermeyen çocuklara oruç vâcib değildir, müstehabdır demişlerdir. İmam-ı Şâfi’î’ye göre çocuğun oruç tutmağa kudret-i bedeniyyesi olursa alışdırmak için oruç emir olunur. Yaş haddini de yedi veya on yaş olarak ta’yin etmiştir. İshak’a göre oruç oniki yaşında emrolunur. Ahmed bin Hanbel’e göre ise on yaşında emir olunur.
Evzâî de: Çocuğun kuvve-i bedeniyyesine zaaf ârız olmaksızın üç gün üst üste oruç tutturulursa müstehab olur, demiştir.
Sarih ulemâya göre çocukların ibâdete alıştırılmaları için bu müstahsen addedilmiştir. Ve bunların vesile-i hayr ve bereket olacağını kabul etmişlerdir.
Şu kadar ki bu, neşv ü nemâ çağında olan çocuğun kuvve-i bedeniyyesine zaaf îrâs etmemek şartına bağlıdır. Çünkü sağlam mükellefe bile seferde meşakkatine binaen iftara müsaade edilmişdir. Allah’ın:
“Allah sizin için kolaylık diler, sizin için zorluk dilemez. ” (3) buyurduğu da unutulmamalıdır.
Buhârî’nin İbn-i Abbas -radıyallahu anhüma-dan rivâyet ettiğine göre: Nebiyy-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz Medine’yi teşrif buyurdukları vakit yahûdilerin Aşûra günü oruç tuttuklarını gördü ve:
“-Bu ne orucudur?” diye sordu. Onlar da cevâben:
- Bu gün iyi bir gündür. Bu gün Allah -azze ve cell-Benî İsrâîl’e düşmanlarından necât verdiği bir gündür; yani Fir’avn’ın şerrin’den kurtulduğumuz gündür, dediler, Resûlullah da:
” – Biz Musa’ya sizden daha yakın bulunuyoruz, buyurdu ve Mekke’deki gibi o gün oruç tutdu ve o günün oruç tutulmasını emir buyurdu. ” (4)
Aşûra orucu hakkındaki fıkhî hükme gelince: Bu orucun vâcib değil sünnet olduğuna ulemânın ittifakı vardır. Yalnız ibtidâ-i islâmdaki hüküm hakkında ihtilâf edilmiştir. Bu oruç İmam Ebû Hanîfe’ye göre vâcibdi. İmâm-ı Şafiî’den gelen iki rivâyetin meşhuruna göre âşura orucu ilk teşrî’ buyurulduğu zamandan berî kat’ıyyen vâcib olmayıp sünnet olarak devam edip geldiğidir. Şu kadar ki müekked bir sünnettir. Ramazan orucu farz kılındıktan sonra âşûra orucu müstehab olmuştur.
Bu günün faziletleri cümlesinden olarak, Allah’ın, Âdem -aleyhisselâm-ın tevbesini bu günde kabul ettiği ve Âdem’in bu günde ‘Safiyyullah’ olduğu, İdris -aleyhisselâm-ın yüce bir mekâna bu günde ref olunduğu, Nuh’u gemiden bu günde çıkardığı, İbrahim’i ateşten bu günde kurtardığı, Tevrat’ı Musa -aleyhisselâm-a bu günde indirdiği, Yûsuf’u zindandan bu günde kurtardığı, Ya’kub’un gözlerinin bu günde iade olunduğu, Eyyûb’un bu günde şifâya ka-vuşduğu, Yûnus’un balığın karnından bu günde kurtulduğu, Kızıldeniz’in Benî İsrail’e bu günde yarılıp geçtikleri ve kurtuldukları, Dâvûd -aleyhisselâm-ın bu günde mağfiret olunduğu, Süleyman’a bu günde mülk ve saltanat verildiği ve Muhammed -aleyhi’s-salâtü ve’s-selâm-ın geçmiş ve gelecek günâhlarının bu günde mağfiret olunduğu rivayet olunur. Dünyânın yaradılmağa ilk başlandığı, yeryüzüne yağmurun ilk yağdığı gün âşûra günüdür, diye de rivâyet olunmuştur.
Bu günde eve çeşitli ve bol erzak almak, muhtaçlara tasaddukta, komşu ve akrabaya ikramlarda bulunmak sene boyunca berekete vesile olur. Yine bu günde oruçlu bulunup gecesini de ihya etmenin büyük ecir ve rizây-ı ilâhîye sebeb olacağı ifâde buyurulmuştur.
Yahudilere benzememek için dokuzuncu ve onuncu günleri yahud onuncu ve onbirinci günleri beraber oruç tutulması gerektiği İbn-i Abbas’dan rivâyet edilmiştir.
Er-Ravzu’l-Fâık kitabında şu kıssa anlatılır:
Bir vakit Basra’da servet sahibi bir adam vardı. Her senenin âşûra gününde müslüman kardeşlerini evine toplar, sabaha kadar Kur’ân okuyarak okutarak geceyi ihya ederler, nerde fakîr ve yoksul, kimsesiz varsa buldurur, hepsine tasaddukda bulunur, dul ve yetimlere ikramda bulunur, elinden gelen hayrı fazlasıyla yapardı. Evinin bitişiğinde bir komşusu bulunuyordu ve komşusunun hem anası, hem de kızı senelerden beri yürüyemez vaziyette idiler. Kız, babasına sordu:
-Babacığım bu gün nedir? Komşumuz herkesi evine toplayıp bu geceyi Kur’ân ve zikirle ihya ediyor? Babası:
-Yavrucuğum, bu gün âşûra günüdür, Allah katında bu günün hürmeti büyüktür, ayrıca çok da faziletleri vardır, dedi.
Sonra uykuya vardılar. Fakat kız çocuğunun gözüne uyku girmiyordu.Sanki nefesi kesilmiş bir halde huşû’ ve haşyet ile Kur’ân’ı ve zikrullah’ı dinliyordu. Kur’ân’ın hatim duâsını yapdıkları vakit, yüzünü semâya doğru çevirdi ve Allah’a niyâz ederek:
-Ey Mevlâm! Bu gecenin senin indindeki hürmeti hakkı için, senin rızânı kazanmak için bu gece Kur’ân’ını okumak için uyumamış kulların hürmeti için beni şu hâlimden kurtar, kalbimin kırıklığını sar! dedi. Daha sözünü bitirmemişdi, o anda afiyet bularak bütün ağrı ve sancılarından kurtularak kalkıp doğruldu. Sabahleyin bu hâli görünce şaşıp kalan babası:
-Kızım bu nasıl oldu? diye sordu. O da;
-Babacığım, bu gün ile Allah’a tevessül ettim. O da ânında bana sıhhatimi ihsan etti, dedi.
Safer ayının ilk ve son çarşamba gecesi gece yarısından sonra, yeryüzüne nâzil olacak belâlardan biiznillah teâlâ muhafaza olmak için sabah namazından evvel dört rek’at nafile namaz kılıp birinci rek’atda, Fâtiha’dan sonra onyedi Kevser sûresi, ikinci rek’atda Fâtiha’dan sonra beş İhlâs-ı şerîf, üçüncüde Fâtiha’dan sonra bir Felâk sûresi, dördüncüde bir Nâs sûresi okuyup selâm verilip duâ edilecektir.
Keza safer ayının son çarşambasının gecesi veya gündüzü iki rek’at namaz kılıp birinci ve ikinci rek’atda Fâtiha’dan sonra onbir İhlâs-ı şerîf okunacak, namazdan sonra yedi defa istiğfar edip el kaldırıp onbir defa Salât-ı Münciye ve sonlarında
okunacaktır.

Şifa Duası

İbn-i Abbas -radıyallahu anhüma- der ki: Resûl-lah -sallallahu aleyhi ve sellem- Hazretleri üzüntülü ve sıkıntılı halinde şöyle duâ ederlerdi:
“El- Azîm, el-Halîm Allah’dan başka bir ilâh yok! Arş-ı Azîm’in sahibi Allah’dan başka ilâh yok! Bütün semâların ve arzın ve çok şerefli Arş’ın sahibi Allah’dan başka ilâh yok!” (19)
Yâ Rabb! Bütün âlemlerin ve Arş’ın sahibi ve yegâne hükümrânı Sensin! Başımıza gelen şu sıkıntı ve belâyı izâleye ancak sen kadirsin. Bu sebeble senden istiyoruz. Kâffe-i mahlûkat; yani bütün yaradılmışlar senin kudret elindedir. Bilcümle mahlûkâtın şerrinden bizi muhafaza ile himaye eyle demektir.
Bir de Nebiyy-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem-Efendimiz, belânın ağır basmasından, yani insana ölümü hayata tercîh ettirecek şekilde gelmesinden, dünyevî ve uhrevî şekâveti mucîb bulunan ve helâke sebeb olan ahvâlden, ve kötü âkıbet, sû-i hatimeye dûçar olmaktan, düşmanlarını sevindirecek bir belâya duçar olup onları kendisine üzüntü verecek şekilde konuşdurmaktan da Allah’a sığınırdı.
Nebiyy-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuşlardır: “Sizden birinize bir düşünce yahud üzüntü geldiği zaman yedi defa:
“Allah! Rabbim Allah’dır! O’na hiç bir şeyi şerîk koşmam ben!” desin. (20)
“Kul: “Ey yedi göklerin ve büyük Arş’ın Rabbi olan Rabbim! Beni her üzüntü verici şeyden, dilediğin şekilde ve dilediğin yerden kurtar” derse Allah Teâlâ onun üzüntüsünü giderir. ” (21)
Her sabah ve her akşam yedi defa:
diyen kimsenin dünyâ ve âhirete âid ne üzüntüsü varsa Allah giderir, bunda ister sâdık ister kâzib olsun. ” (22)
“Üzüntüye mübtelâ olan kimsenin edeceği duâ şudur:
“Rahmetini umuyorum ey Rabbim! Beni göz açıp yu-muncaya kadar da olsa kendime bırakma (nefsime bırakma). Benim her hâlimi düzelt. Senden başka ilâh yoktur. ” (23)
“Kendisine bir üzüntü ,bir keder, bir hastalık ve zorluk isabet eden kimse:
derse bütün bunlardan kurtarılır.” (24)

Hastaya Okunacak Dualar

Hasta ziyaretlerinde Resûl-i Ekrem (s.a.v) Efendimiz’in okuduğu duaları hadis kitapları kaydetmiştir. Buna göre şu dualar Peygamberimiz’in hastalara okuduğu dualardır:
“Es’elü’llâhe’l-azîm. Rabbe’l-arşi’l-azîm en yeşfiyeke.” 
“Arş-ı Azimin Rabbi olan Allahü Azîmüşşan’dan sana şifalar ihsan etmesini dilerim.”
Aile fertlerinin birinin hastalanması halinde Efendimiz mübarek elini hastanın alnına koyar, şöyle duâ ettiği olurdu:
“Allahümme Rabbenâ. Ezhibi’l-be’se, işfi, ente’ş-şâfi. Lâ şifâen illâ şifâüke, şifâen lâ yuğâdiru sekamen.” 
“Allah’ım, sen bütün insanların Rabbisin. Bu hastanın ızdırabını gider. Şifa ver. Şifayı veren sensin. Senden başka şifa yaratan yoktur. Ancak senin şifan vardır. Bu kuluna da hastalıktan eser bırakmayacak şekilde şifalar ihsan eyle.”

Sıkıntılı İken Dua

İnsan, maruz kaldığı sıkıntılı takdirlere nefsinin isyan etmeyip itaat etmesi için duâ etmeli, hakkında hayırlısını dilemelidir. Peygamberimiz (sav) böyle sıkıntı içinde kalan kimseye duâ tavsiye buyurmuştur. Onu okumalı, Allah’a teslim olmalıyız. Duâ şöyledir:
“Bismillâhi alâ nefsi ve mâlî ve dînî. Allahümme raddınî bi-kadâike ve bârik lî fîmâ kuddire lî, hattâ lâ uhibbe ta’cîle mâ ahhartehu ve te’hîra mâ acceltehu.”
“Allah’ım, senin ismine, malımı, dinimi ve nefsimi emanet ediyorum. Allah’ım, hükmüne beni razı kıl, kaderimde olanı bana mübarek kıl ki, te’hir ettiğinin acelesini, acele ettiğinin de te’hirini istemeyeyim. Nefsimin isyanını önle, teslimini sağla.”

Bela, Tuzak ve İlahi Gazabdan Korunmak

“Allah teâlâ buyuruyor: Ümmetine söyle! On defa sabahleyin
desinler, on defa akşamleyin, on defa da yatarken. Yatarken demeleri mukabilinde dünyâ belâları onlardan def olunur. Akşam demeleri mukabilinde şeytanın tuzaklarından kurtulurlar. Sabahleyin demelerine mukabil gadabımdan mahfuz kalırlar. ” (37)

(37) krş. Tuhfetû’z-zakirîn, 197.

Ölü Kabre Konunca Okunacak Dua

“Meyyiti kabrine koydukları zaman:
Allah’ın adiyle ve Allah ile ve Allah yolunda Resûlullah’ın dini üzere, derlerdi.” (45)
Kabristan ziyareti esnasında:
Nebiyy-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz kabristana vardıklarında şöyle derlerdi:
“Ey mü’minler topluluğunun yurdu! Biz de size katıacağız. Biz Allah’a aidiz ve biz O’na tekrar dönücüleriz. Siz büyük bir hayra nâil oldunuz, uzun bir şerri geride bırakıp geçdiniz.” (46)

Aksırınca Okunacak Dualar

Sizden biriniz aksırınca;
“Elhamdülillah” 
“Allah’a hamdolsun.” desin.
(Bunu işiten) kardeşi veya arkadaşı;
“Yerhamükâllah” 
“Allah’ın rahmeti üzerine olsun.” desin.
O da;
“Yehdikümullahü ve yuslihu bâleküm” 
“Allah size hidayet etsin (hidayette dâim kılsın) ve halinizi ıslah eylesin.” desin. (Buhari; 7/125)

Teheccüde Kalkınca Okunacak Dua

İbn-i Abbas -radıyallahu anhüma-dan rivâyet olunduğuna göre Nebiyy-i Ekrem, gece teheccüd için kalktığında şöyle derlerdi;
“Hamd olsun sana ya Rabb! Sen bütün semâları, arzı ve onlardakileri ayakda tutansın. Hamd sana mahsûsdur ey Rabbim! Sen semâlarda, arzda ve onlarda ne varsa hepsinin nûrusun. Hamd Sana mahsusdur ey Rabbim! Sen semâların, arzın ve onlardakilerin mâlikisin. Ve Sana yine hamd olsun ki, sen Hakk’sın. Senin va’din de hakk, sana kavuşmak da hakk, sözün de hakk, cennet de hakk, ateş de hak, nebîler de hak, Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem-de hak, kıyamet saati de hak. Sana teslîm oldum ey Rabbim! Sana îmân etdim, sana tevekkül etdim ve sana yöneldim, inanmayanlara karşı, sana dayanarak mücâdele etdim ve neticede ancak seni hakem olarak kabul etdim, benim evvelki yapdıklarımı da, sonradan yapacaklarımı da, gizli yaptıklarımı da açık yapdıklarımı da mağfiret et. Öne alan da sensin, geriye bırakan da sensin. Senden başka ilâh yoktur. Kuvvet ve kudret ancak, Allah’a dayanmakladır. ” (1)

Evden Çıkarken Eve Girerken Okunan Dua

Resûlullah Efendimiz’in (s.a.v.) Hâne-i Saâdet’inden çıkarken okuduğu duâsı şöyledir:
“Bismillâh. Tevekkeltü alellah. Allahümme innî eûzü en udille ev udalle. Ev ezille, ev üzelle. Ev ezlime, ev uzleme. Ev echele, ev yüchele aleyye.”
“Allah’ın ism-i şerifini zikrederek evimden çıkıyorum. Bütün işlerimde Allah’a tevekkül ediyorum. Allah’ım, doğru yoldan sapmaktan, başkalarını saptırmaktan; hataya düşmekten, başkalarını da düşürmekten; haksızlık etmekten, haksızlığa uğramaktan; hürmetsizlik ve cahillik etmekten, yahut bunlara maruz kalmaktan sana sığınırım.”
Evden çıkarken okunacak bir diğer kısa duâ da şudur:
“Bismillâh tevekkeltü alallâh. Lâ havle velâ kuvvete kuvvete illâ billâh.”
“Allah’ın ismiyle (Allah’ın ismini söyleyerek) evimden çıkıyorum. Bütün işlerimde Allah’a dayandım. (O’na dayanıyor, O’na güveniyorum) Güç ve kuvvet ancak ve ancak Allah’ın yardımıyla olur.”
Bir kimse evine girerken şu duâyı okur:
“Allahümme inni es’elüke hayra’l-mevleci ve hayra’l-mahrec. Bismillâhi velecnâ ve bismillâhi harecnâ ve alellâhi -Rabbine- tevekkelnâ.”
“Allah’ım! (Evime) her giriş ve çıkışımda senden hayır ve iyilik dilerim. (Hayırlı bir şekilde girmeyi ve hayırlı bir şekilde çıkmayı istiyorum) Allah’ım senin mübarek adını anarak (Bismillâh diyerek evimizden) çıktık. Rabbimiz Allah’a dayandık. Ey Rabbimiz sana tevekkül ettik (Sana dayanıp, sana güvendik).”

Yorum Gönder

 
Top